top of page

Cemre

Günlerden bir gün, toprak tövbe etti doğumuyla beslemeye tüm evreni. Büyük yaralar açıldı gövdesinde. Bir zaman çocukların neşesini serpiştirdiği sokaklarından, falanca amcanın terini düşürdüğü topraklara kadar, bakanlar birçok yerinden kırılmış bir dünya sandılar. Nice alimler, nice hocalar gönlünü almaya çalıştı dünyanın. Ne vardı bu kadar kırılacak, üzülecek. Paramparça kalbinden içeri dualar düşürdüler, türlü sıvılarını akıttılar gözünden içeri. Bir dirhem yaş süzülmedi toprağın gözünden, ağlamayı dahi çok gördü. Yaşlı bir teyze muskasını gömdü toprağın kalbine, akabinde köyün kadınları takip etti onu… Bir papatya uzattı köyün kadınlarına toprak. "Tamam dediler, aldık gönlünü dünyanın!" Kadınlar papatyaları saçlarına taktılar, tüm dertlerinden sıyrılıp, önce papatyayı daha sonra evde kaynayan sıcak çorbanın baharatını kokladılar. Arayıp soran olmadı bir daha toprağı.

Haftalar sonra bir sabah, falanca teyze daha gün ağarırken bahçesinin yolunu tuttu. Uzak diyarlardan gelen torunlarına, en sevdiği elmaları toplamak için vardı ağaçlarının başına. Boynu bükük ağaçlar, kırmızıdan yoksun, alabildiğine kara bir resim çizmişlerdi falanca teyzeye. Torunlarının yüzünden tebessümü de esirgeyince, "Çok acımasız" dedi dünyaya, derdini sormadan. Şalını aldı omzuna, evin yolunu tuttu.

Sırtına yüklediği yükün altında ezilen bir falanca dayı, kavurucu sıcakta mum gibi erirken vardı köyün çeşmesinin başına. Aman diledi çeşmeden. Sıcak asfaltın cehennem ateşi ayaklarının altından değerken, bir cennet meltemi diledi dağların ardında ki pınardan. Çeşmenin başını çevirdi ne gelen var ne giden. Kuru bir havayı dahi çok gördü çeşme falanca dayıya. Dayı hemen başka bir dayıya el etti yolun karşısından, sordu: "Hele bu su niye akmaz?". Diğer falanca dayı hemen söyleyiverdi acı gerçeği, hiç çekinmez, utanmaz bir tavırla: "Bilmez misin be adam. O çeşmeyi besleyen pınar artık kurudu, hayır gelmez ondan!" dedi. Pınara derdini sormadan, bedenini sıcak asfalta damlata damlata yoluna devam etti dayı. Eriyen bedeni yüzünden beli bükülmüştü belki, ama bencilliği kocamandı hala.

Kış gelince bir gün, yazın vücudunu sergilemekten hiç çekinmeyen güneş, bu sefer kimseye sergiletmiyordu vücudunu. Kızgınlığı geçmiş, kederine boğulmuştu. Kış boyu evlerine mahkûm etti bütün köylüyü. Falanca teyze elma ağaçlarını kesti, ısınmak için yaktı. Asfalta eriyen dayı, daha kışın ilk aylarında vefat etti.

Sonraları, bir bahar mevsimi… Cemre diye kız çocuğu doğdu köyde. Yoksul tarlalar arasında, çaresizce toprağı eşelerken annesi, ağlamaya başladı küçük Cemre. Annesi hemen emzirdi. Bu sırada Cemre'nin gözyaşı karıştı toprağa. Karıştığı yerden bir elma ağacı büyüdü, falanca teyzenin torunlarına uzattı elmayı, çocuklar gülümsedi. Çocukların gülümsemesiyle teselli bulan güneş belirdi gökyüzünde. Karları eridi dağların, bulutların arasından pınar yeniden aktı. Falanca dayının torunu geçte olsa suyu götürdü dayıya, mezarının başında gözyaşı döktü. Mezarın üstünde biten otlar, ferahlattı dayının na’şını.

Cemrenin saçları uzadı, sarmaşıklara dolandı bahçede. Cemre mızmızlanınca, annesi eski bir tarakla yanına geldi, Cemre'nin saçlarını ayırdı sarmaşıklardan, taradı. Cemre'nin saçlarını kıskanan sarmaşıklar göğe uzandı, gövdelerinden gül bitti. Gül kokusunu duyan kadınlar, çorbanın baharatından vazgeçti, koştu geldi. Dediler "kıymetini bilelim bu sefer." Gülü sarmaşığın üzerinde bırakıp, her gün koklamaya geldiler. Sarmaşık hiç küsmedi onlara, hep uzandı göğe, güneşi görmek için.

Cemre büyüdü, her bahar toprağın üzerine uzattı bedenini. Toprak Cemre'ye sarılmak için bütünleştirdi bedenini, kapattı yaralarını, onardı kendini.

Köyün kadınları kıskandılar Cemre'yi, onlarda her bahar toprağa uzattı kendini. Cemre, "Yalnızca ölü bedenlere ait değil toprak." dedi içinden.


7 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Makine

Soğuk Çay

bottom of page