top of page

Delilik

Nerede hata yaptığımı sorgulayıp duruyorum. Gündelik bütün işlerimin arasında, yine gündelik düşünceler ile vaktimi öldürüp, bir günü çabucak tamamlayacak kadar özgür mü değilim yoksa asıl özgürlük, istediğimi sorgulayabilmek mi bilemiyorum. Hatalarımı sorgulamak, aynı hataları yeniden yapmak kadar yorucu. Bu gerçeğinde elbette farkındayım. Fakat bir karşılığını, cevabını bulamadığım sorular beni daha fazla yoruyor ve yormaya da devam edecek. Ruhumu kemiren, içimin bir köşesini tıka basa dolduran, her nefes aldığımda ciğerimi sıkıştıran, varlığını sonuna kadar dayatan, gerçek kadar gerçek bir sorunsal tam orada duruyor.


Kaçmayı tercih edebilir miydim? Belki… Fakat henüz kabullenemediğim gerçekler, cevabını bulamadığım sorular kadar, sırrına vakıf olduklarım da var. Ve onlardan biride kesinlikle insanın kendi ruhundan, kendi bedeninden olanlardan kaçamadığıdır. Arzın merkezine de yolculuk etseniz, vardığınız noktada ilk bulacağınız şey yine kendiniz olursunuz. Ve sizle beraber gelenler…


Birini sevip sevmemeniz bile kendi çözümlemenizin bir neticesidir esasında. Ruhunuzda keşfettiniz bir yalnızlığı, bir eksikliği, başka bir ruhun size ayırabileceği miktar kadar tamamlayabilirsiniz. Ve kendi ruhunuzdan artırdığınız kadar başkasını sevebilirsiniz. Yalnızca kendi ruhunuzu tamamlar, başkasını yarım bırakırsanız bunun adı aşk ya da acı anlamına gelebilir. Aşk ve acı eş anlamlıdır.


Bazen kendinizi tedavi etmek isterken, başladığınız noktadan çok daha kötü bir yere varabilirsiniz. Eksik, yarım ruhunuzu tamamlamak isterken, çok daha fazlasını kaybedebilirsiniz.


Anlaşıldığı üzere, bazı soruların kesin cevapları yoktur. Adına aşk dediğimiz bu acı, benim için bir ahmaklık mıydı, yoksa bir cesaret gösterisi mi bilemedim.

Fakat bu durum benim için anlattığım kadar kötü değil. Başladığım noktanın tam üzerindeyim. Cehennemi gördüm ben. Beni delirten asıl soru, neden cehennemi özlediğim.


İnsan kendisini, etrafında ki tüm güven duvarlarını yıkan bir enkazın içine bile bile nasıl sokar? Midesinde bulantı, nefesine düğüm olan, ağzından küfür olarak çıkmaya durmuş bir illeti bağrına nasıl basar? Nasıl bir suç işlemiş olsun ki, kendine müstahak görsün tüm cefayı. Kalbinde ki bir kesiği, bin edene kadar mı sürmeli bu dava? Başkasını sevmeye cüret bulamayacak kadar kan mı kaybetmeli?


İşte tüm bu ahvâl, insanın kendi kendini bir mahkeme de yargılamasına mecbur bırakır. Hem tüm gerçekliğin farkında olurken - hem de canını yakan somut gerçek - hem de kaybedeceğini bildiği bir savaşa yeniden kılıcını bilemek. Kan revan içinde kalmış kalbinizden akan masumiyetinizi bir kadehe doldurup, katilinizin şerefine kaldırıp, tebrik etmek ne muhteşem bir delilik.


Şahsınız üzerinde işlenecek bir cinayetin senaryosunu kendi ellerinizle yazmak ve bu deliliğin yüzünüzde oluşturduğu gerginliği herkesin tebessüm sanması… "Ne kadar da güçlüsün" dediklerin de her seferinde bu yalana inanmamız, belki de en büyük intiharımız.

9 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Büyümek

bottom of page