top of page

Yarım Kalan

Adı lazım değil bir sokağın başında, bir sokak lambasının dibinde oturdum sigaramı içiyorum. Ellerim titriyor ama soğuktan olduğunu sanmıyorum. Böylesine sıcak bir yaz gecesinde, insanlar yarı çıplak bedenleriyle etrafımda gezinirken, ben üşümem pek muhtemel değil. Korku mu ? Hayır. Son zamanlarda ölüm dahi ürkütücü gelmiyor. Sonunu bildiğiniz bir film sizi ne kadar tedirgin edebilir ki sonuçta. Üstelik bu film defalarca farklı oyuncularla da olsa aynı konuları işlemekten usanmamış, yıllarca sahneye taşınan bir drama ise. Tecrübelerini aktarma uğruna heba olmuş binlercesi var. Ancak bazı insanlara unutturabilmişler filmin sonunu ve aynı heyecanla izletmeyi başarmışlar. Filmin finalinde ölümle tanışan insanların yaşadığı hayal kırıklığını anlatabilecek kimseyi tanımıyoruz henüz. O yüzden ölümü zaman zaman hatırlamakta fayda var. Titreyen elime düşen sigara külünün verdiği anlık acı hatırlatıyor birden tüm gerçekliği. Bir nefes daha alıyorum… Bırakmak istemiyorum. Aldığım her nefeste biraz daha borçlanmış gibi hissediyorum çünkü. Aldığım nefesin karşılığında sunabildiğim ne var dünyaya. Dünyayı bırak, nefesimden çıkacak zehir, neredeyse zarar verecek yanımda usulca gezinen kedilere.

Birden neden üşüdüğümü hatırlıyorum. Bu sokakta, bu kaldırım taşında, bir kış mevsiminde, nasıl yarım kaldığımı hatırlıyorum. Ellerim ceplerime gidiyor, sana aldığım hediyeyi bulamıyorum. Az ileride ki çöp kutusuna atmış olmam lazım diyorum ve zorda olsa titreyen dizlerimi zor da olsa ayakta durmaya ikna ediyorum. Titreyen ve ufak adımlarla yürüyorum. Vakit, gündüz, gece tüm kavramlar kayboluyor anlamsızca bir bakış atıveriyorum çöplerin içine. Sıcaktan adeta eriyen çöplerin keskin, pis kokusu burnuma gelince tekrar hatırlıyorum, kışım yaz oluyor ; - az önce yazdan dönen kışım - , izmariti atıp devam ediyorum. On metre ileri de bir kafenin masasına takılıyor gözüm. Sokağın ortasında kalakalıyorum. İnsanlar omuzlarıma çarpıp yollarına devam ediyor. Belki bazılarına arkalarında dönüp ters bir bakış atıyordur, hatta bazıları küfür bile ediyorlardır, ama ben bunları sadece tahmin ediyorum, çünkü ben yeniden üşüyorum. Kafenin masasının üstünde ki elektrikli ısıtıcıya takılıyor gözüm. Gidip ısınmak istiyorum. Aklıma bazen şu soru takılıyor ; yaz günü, bu sıcakta neden elektrikli ısıtıcıya ihtiyaç duyuyor bu insanlar ?. Biraz sonra masada oturanın ben olduğunu fark ediyorum. Saçlarım biraz daha uzun, geçen sene kaybettiğim mavi montumu bulduğuma seviniyorum. Sonra çok yakışmadığını fark edip bir daha giymeyeceğime söz veriyorum. Montun cebinden bir kağıt çıkarıyorum, sigaramdan bir nefes alıp kağıtta yazanları okumaya başlıyorum. Ezberim pek iyi değildir. Kağıt epey uzak ama ben ne yazdığını biliyorum ; Yedi krallık, yedi pınardan su getirmişler ayrı ayrı. Prenses bakmış tatlarına, hepsi gözyaşı, hepsi ayrı acı. Kararan ruhuna bir deva aramış kralın kızı, Kimi zaman uyku demiş ilacı, Rüyalar görmüş, kabuslar. Allar çalınmış dudaklarına, Kokular dökülmüş saçlarına. Yerim demiş belki denizin altıdır, Vurmuş kendini dalgalara. Uyanmış yine sarayında. Sormuşlar bir bilgeye, Bilge demiş, aşktır ilaç, şiirdir ispat. Ufak bir esinti ile kağıt masanın bir ucundan, diğer uca doğru havada süzülmeye başladı. Sonrasında aniden bastıran fırtına ile yerden iyice yükseldi, ve kelimeler kağıttan dökülmeye başladı. Her bir harf fırtınaya eşlik eden sağanak yağmurla kaldırım taşları arasında eriyip, yol boyu akan suyu bulandırıyordu. Kelimeleri, harfleri kovalamaya başladım. Bir virgüle takılıp yüzüstü düştüm, bir noktaya tutundum.

Gözümü açtığımda aynı sokakta, aynı sokak lambasının kenarındaydım, yine birkaç kedi ve yarım sigara ile beraber. İnsanlar yine yarı çıplaktı, bu kez üşümedim.

Demek ki insan, nerede kaybolduğunu, nerede yarım ve yalnız bırakıldığını, nerede üşüdüğünü, hikayenin sonunda noktayı nereye koyacağını hatırlarsa veya bilirse ancak o zaman kurtulabilir yanlış olmaktan. Yarım kalan olmaktan.

6 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Soğuk Çay

bottom of page