top of page

Geçmişe Yürümek

Soğuk bir hava var. Fakat bu mevsimler de böyle olur zaten Ankara. Havanın soğuk olması şaşırtmıyor fakat ilk defa havanın soğuk olmasının tanımını sorguluyorum zihnimde. Bir şeylerin eksikliği sonucuna varıyorum. Işık, ısı, yansıma, kalabalık, nefes. Öyle ya iki kişilik kalabalıklarda dahi üşümediğimi hatırlarım. Güneş her akşam yok zaten meydanda. Otuz altı buçuk derecelik diyalogların iklimi başka olur. Pencereleri kapatırsınız, biraz mideniz bulanır ama terlemeye başlarsınız. Karanlık ürkütür ve ziyadesiyle üşütür. Kendi yalnızlığını bile göremeyecek kadar karanlık zamanlarda, yanacak olan, kendi için de olsa; bir yangın başlatırsın, başlatırsın ki fark edilebilesin. Koca evrende bir gölge oluşturup, başkasının aydınlığına gölge düşürebilirsen belki o zaman umursar dünya seni.


Ben ellerimi ceplerime atmayı tercih ettim ve yürümeye devam ettim. Makro problemler karşısında mikro çözümlerimiz, harika… Sonra bir şeyler çalsın istedim kulağımda. Avaz avaz bağıran soruları bastırmak için en az onlar kadar bağırtılı şarkılar dinliyorum genelde. Öyle ki en ufak bir este, atacağım adımı bile sorgularım sanıyorum. Ardı arkasına sıralıyorum hem şarkıları, hem adımları. Ödüm kopuyor araya bir gerçeklik girecek diye. Zaman algısı kayboluyor, dinlediğim şarkılar hep aynıdır ama, bazıları bazen hızlanıyor, adımlarımla yarışıyor. Sakince planlanan yürüyüşler, bir kaos koşuşturmasına dönüyor. Bir yere varmayan yürüyüşler yolundan çıkıyor. Ve kendimi yine kaçmak istediğim başka bir yolun başında buluyorum. Her adım beni, geçmişime daha çok yaklaştırıyor. Koşar adım geçmişime koşuyorum, cevaplamadan, yüzleşmeden sırtımı dönüp uzaklaşmaya çalıştığım ne varsa, daha acımasızca dikiliyor karşıma. Ve her acımasızlık, bir sonrakine daha hızlı sürüklüyor beni.


Ellerimi ceplerimden çıkarıp, soğuk ile yüzleşmeye başlıyorum…

Yüzüm geçmişe dönük, arkama doğru koşuyorum.

0 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Ölü

bottom of page